• 13 Ağustos 2018 10:34

    KUKOBA 2018 (Kuzey Kıbrıs'ta 12-15 Yaş Aralığındaki Çocuklarda Obezite Araştırması) BASIN TOPLANTISI'nda Dernek Başkanı Caner Arca'nın konuşması

    pics/pics_etkinlik/ETKN_69297/2d44b7c4e3e43fb726497a0f113bb8f7.jpg

    2005 yılında 12-15 yaş aralığındaki çocuklarda fazla kilo + obez oranı %26.1 iken KUKOBA 2018'de bu oranın %32 olduğu görülmektedir.

    Dernek başkanı Caner Arca'nın konuşması
    KUKOBA 2018
    12-15 Yaş Grubundaki Çocuk Ve Gençlerde Obezite Araştırması 2018
    Değerli konuklar, değerli basın emekçileri ve köşe yazarları basın toplantımıza gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederim.
    Bugün aklımıza gelebilecek en tehlikeli, en kötü hastalıkların temelinde yatan bir hastalıktan, şişmanlıktan bahsedeceğiz. Bu konuyla ilgili derneğimiz bugüne kadar iki önemli araştırma yapmış ve ülkemizdeki bilim insanlarının ve sağlıkla uğraşan kesimlerin dikkatine getirmeye çalışmıştır.
    Bugün son yapılan araştırma üzerinden 11 yıl geçmiştir. Bugün konuşacağımız araştırma “KUKOBA 2018”, 2005 yılında yapılan araştırmaya benzer şekilde gerçekleşmiş olduğundan aradan 13 yıl geçti de diyebiliriz.
    Toplumların özellikle fikirsel bazda gelişmesine, yönlendirilmesine etki eden ön önemli güç basındır. Dolayısı ile sizlere bu noktada ihtiyacımız vardır. Bize destek olacağınıza inanıyoruz.
    Öncelikle bu araştırmanın planlanmasında ve anket sorularının hazırlanmasında destek ve yardımlarını esirgemeyen bilim kurulundaki hocalarımıza, doktorlarımıza ve arkadaşlarımıza teşekkür etmek istiyorum.
    1. Türkiye Diyabet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Temel Yılmaz’a,
    2. Anket sorularının hazırlanmasında emeklerini esirgemeyen DAÜ Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü öğretim görevlisi Prof. Dr. Perihan Arslan’a,
    3. Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Yard. Doç Dr. Serap Soytaç İnançlı’ya,
    4. Endokrinoloji ve Metabolizma hastalıkları uzmanları doktorlarımız Sn. Hasan Sav ve Umut Maraşuna’ya,
    5. Kıbrıs Türk Diyetisyenler Birliği başkanı Uz. Diyetisyen Hidayet Ağören’e ve yönetim kurulu üyesi arkadaşlarına teşekkür ederim.
    Bu araştırmanın uygulamasında görev alan;
    • Her aşamada destekleri ve katkıları ile yardımcı olan Yönetim Kurulundaki arkadaşlarıma ve özellikle genel sekreterimiz Dr. Tomris Mahirel’e katkılarından dolayı teşekkür ederim.
    • Bir teşekkür de firmaların çalışanlarına borçluyum. Rudex Danışmanlık çalışanları sıcak günlerde kapı kapı dolaşarak saha çalışmasını gerçekleştirdiler.
    • Artı Araştırma uzmanları da soru formu dizaynından araştırma raporunun hazırlanmasına kadar geçen tüm süreçlerde yoğun tempoda çalıştılar. Teşekkür ederim.
    Sağlıklı insan, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yayımlanan bir deklarasyonla şöyle tanımlanmıştır:
    “Sağlıklı olma, herhangi bir hastalık ve güçsüzlük halinin olmaması ve bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan tam bir iyi olma durumudur.”
    Bu tanıma göre şişmanlık ve obezite gerek metabolik durum, gerekse sosyal açıdan etkileri dolayısı ile hastalıklı olma durumudur.
    Sağlığımızı etkileyen faktörlerin başında en büyük payı %60 etki oranıyla “yaşam tarzı” alıyor.
    Obezitenin kendisi metabolik bir hastalık olması yanında diyabet, kalp damar hastalıkları, yüksek tansiyon, yüksek kan yağları gibi daha birçok hastalığın tetikleyici faktörüdür.
    Obezite küresel boyutta önemli bir halk sağlığı sorunudur.
    2008 yılında 400 milyon obez ve 1.4 milyar fazla kilolu insan varken 2015 yılında obez sayısı 700 milyon ve fazla kilolu sayısı ise 2.3 milyar olmuştur.
    Obezitenin en sık görüldüğü ülke ABD’dir. 2005-2006 yılında ise erkeklerde %33.3, kadınlarda ise %35.3 olarak tespit edildiği açıklanmıştır.
    Avrupa’da fazla kilolu olma durumunun en yüksek olduğu ülkeler Arnavutluk, Bosna-Hersek ve İngiltere (İskoçya bölgesi)’dir.
    Derneğimiz tarafından Kuzey Kıbrıs’ta 2005 yılında yapılan 7-17 yaş aralığındaki gençlerde Obezite araştırmasında anne babaların da obezite değerleri ölçülmüş ve şu sonuçlar elde edilmiştir:
    Babalarda fazla kilolu oranı %36.2, obez %18.7 (toplam %54.9), annelerde fazla kilolu oranı %52.4, obez %16.3 (toplam %68.7)
    12-15 yaş aralığında gençlerde obezite oranı 2005 yılında %11.3 ve 2007 yılında tüm ortaokullarda yapılan araştırmada %13.8 bulunmuştur.
    Şişmanlık ve obezitenin nedeni (kilo almaya yol açan hormonal bir bozukluk yoksa) ihtiyacımız olan enerjiden daha fazla enerji almaktır. Doğru beslenmemektir.
    Gelişen teknoloji hareketsiz yaşamı teşvik ediyor ve yaşam tarzımız haline getiriyor. Bu böyle olunca yapılması gereken daha az enerji içeren gıdalarla beslenmedir. Ancak tam aksi oluyor. Gelişen teknoloji, hareketsiz yaşama ek olarak yüksek kalorili besinleri daha da fazla hayatımıza sokuyor.
    Obezite ile mücadele programlı ve oluşturulacak toplumsal bir politika ile yapılmalıdır. Neden? Çünkü sağlık sorunlarının ilaçlı tedavi maliyeti çok yüksektir ve yeterince bilgili olmadan sadece ilaçlı tedavi ile başarı şansı çok düşüktür.
    Bu nedenle Diyabet Derneği olarak; Koruyucu Hekimlik Sistemi’nin organize edilmesinin ve ilaçlı tedavi sistemine eklenmesinin önemine dikkat çekmek istiyoruz. Obezite ile mücadelede bizlere dayatılan yaşam tarzına alternatif bir yaşam tarzı geliştirmemiz ve bu yaşam biçimini hayatımızın bir parçası haline getirmemiz gerekmektedir. Obezite ile mücadelede başarı ancak böyle sağlanabilir.
    Obezite gelişirken vücudumuzda oluşan, hızla kilo alınmasına sebep olan ‘insülin direncidir’. Şişmanlığı önlemek, kilo vermek istersek yapmamız gereken insülin direncini kırmaktır. İnsülün direncini kırmak ancak iki şekilde mümkündür. Dengeli beslenerek ve aldığımız kalorileri harcamayı artırarak. Yani, hareketli yaşam tarzı ve egzersizi günlük hayatın vazgeçilmezi kılarak.
    Kuzey Kıbrıs’ta 2005 ve 2007 yıllarında yapılan araştırmaların üzerinden yaklaşık 11 yıl geçmiştir. Kuşkusuz gözlemleyebilenler artık daha fazla kişinin yürüdüğünü, bisiklet gruplarının oluştuğunu, doğa yürüyüşlerinin artarak sürdüğünü fark edebilirler. Ancak teknolojinin dayattığı yaşam biçiminin sinsice kıskacına almaya devam ettiği toplumumuz için bu yeterli mi? Bu düşüncelerden hareketle on bir yıl sonra KTDD olarak üçüncü bir “Obezite Araştırması” yapmaya karar verdik.
    Temel amacımız; bir taraftan 12-15 yaş aralığındaki çocuklarımızda Obezite prevelansının saptanmasıdır, öte taraftan yapılan anketle yaşam biçimimiz ve bunun davranışlarımıza yansıması ile Obezite arasında nasıl bir ilişkinin olduğunun saptanmasıdır.
    Gerçekleştirilmiş olan bu araştırma (KUKOBA 2018) hem 12-15 yaş aralığındaki gençlerde obezitenin durumuna ışık tutacak, hem de ailelerin beslenme alışkanlıkları, obeziteye yaklaşımları, ayrıca onların davranışlarını etkileyen inanışları ve değer yargıları hakkında kapsamlı bilgiler verecektir. Bu davranışların, gençlerin fazla kilo veya obez olmaları ile ilişkilerinin bilimsel bazda önemi de ortaya çıkmış olacaktır.
    Bugüne dek obezite ile başarılı bir mücadele verildiği de söylenemez.
    Nerdeyse herkes farklı amaçlarla da olsa diyet yapıp duruyor. 3-5 veya 8-9 kilo verip tekrar alanlar o kadar çok ki! Hiçbir profesyonel yardım almadan birçok kişi kendince diyetler yapıyor, sosyal medyada görüp okuduklarını, komşu arkadaş tavsiyelerini yaşamına uydurmaya çalışıyor -ki bunun çok yanlış olduğuna inanıyoruz- ama kalıcı olarak obezite ile mücadelede başarılı olunamıyor.
    Araştırmada elde edilen bilgilerin, obezite ile mücadelede çalışmak isteyenlere, özellikle sağlıkla ilgili politikaların oluşturulmasında büyük katkısı olacağına inanıyoruz.
    Bu araştırmada çalışmalar 8 başlık altında yürütülmüştür.
    1. Çocuk ve ebeveynin fiziksel yapısı
    2. Sosyo-ekonomik yapı
    3. Çocuğun beslenme alışkanlıkları
    4. Yaşam tarzı
    5. Aile öyküsü
    6. Genel yaklaşım ve tercihler
    7. Kuzey Kıbrıs’ta yaşam
    8. Çocuğun okul ve okul dışı yaşamı
    Gerçekleştirilmiş olan bu araştırma hem 12-15 yaş aralığındaki gençlerde obezitenin durumuna ışık tutacak, hem de ailelerin beslenme alışkanlıkları, obeziteye yaklaşımları, ayrıca onların davranışlarını etkileyen inanışları ve değer yargıları hakkında kapsamlı bilgiler verecektir. Bu davranışların, gençlerin fazla kilo veya obez olmaları ile ilişkilerinin bilimsel bazda önemi de ortaya çıkmış olacaktır.

    Yeme davranışımız; içimizden gelen dürtülerimiz (açlık duygusu gibi), bilincimiz ve duygu durumumuz ile çevremizdeki ortam tarafından oluşturulan karmaşık bir süreçtir.* Bir benzetme yaparsak; hayatımız sanki bir ‘açık büfe’ önünde geçiyor.
    Gerçekten aç mıyız? yoksa yaşadığımız bir duygudan kaçmak, onun etkisini azaltmak için mi? ya da bir yiyeceği görüp kokusunu duyduğumuz için mi yiyoruz? Bu davranışlar alışkanlık mı, yoksa karşımızdakini kıramadığımız için zorunlu davranışlarımız mı? Çoğu kez bunları, yani neden açlık hissi duyduğumuzu ayırt edemiyoruz. Birçok insan biyolojik açlık ve tokluk hissini fark edemiyor.
    Zorlandığımız ve yaşamımıza kolayca yerleşen hareketsiz yaşamı da katarsak, doğal olarak şişmanlık bir problem olarak ortaya çıkıyor.
    Etrafımıza biraz dikkatlice baktığımızda fazla kilolu veya obez insanları kolaylıkla fark edebiliyoruz.
    Walter Benjamin “Düşünceler bireyseldir. Toplum düşünmez, sadece yargılar” demiştir.
    Tam da bu nedenle siz basın emekçilerine ihtiyacımız var. Toplum sağlığı ile uğraşanlar, toplum olarak yaşadıklarımızın farkında olanlar ve toplumu yazıları, haberleri ve konuşmaları ile etkileyebilecek basın çalışanları olarak sizlerin bu konuya yeterli önemi vermenizi istiyoruz. Sizlerin düşünceleriniz önemlidir. Toplumumuzda çığ gibi büyüyen bu sağlık konusuna çözüm önerileri düşünebileceğinize ve emek verip, toplumun değer yargılarını değiştirmesine katkı yapabileceğinize inanıyoruz.

    Teşekkür ederim.
    *Damcı, Taner, Bir Yol Var: Mindfulness ile Yaşam Biçimini Değiştirmek. 4.baskı, .2017